Nasıl Düşünürsek Kendi Gerçekliğimizi de Öyle Yaratıyoruz.

Olumlu veya Olumsuz Ne Düşünüyorsak Sorumlusu Biziz!

Bizler nasıl düşünürsek hayatımıza da onu çekiyoruz. Bu yüzden düşüncelerimiz hayatımıza yön veriyor. Olumlu düşünmek nasıl hayatımızın bir parçasıysa, olumsuz düşünmekte hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır.

Bu yazımda sizlere olumlu ve olumsuz düşüncelerimizin bizlere nasıl yön verdiğini anlatacağım.

Olumlu veya Olumsuz Ne Düşünüyorsak Sorumlusu Biziz!Olumlu veya olumsuz başımıza ne geliyorsa sorumlusu biziz! Hemde bunu düşüncelerimizle başarıyoruz desem ne düşünürdünüz? Şöyle mi derdiniz? Evet, olumluların müsebbibi ben olabilirim ama olumsuzlukları niye ben gerçekleştirmiş olayım ki, benim başıma bir sürü olumsuzluk geliyor, bunları kendi hayatıma çektiğimi de hiç düşünemiyorum diyebilirsiniz.

Şimdi hayat bizim edilgen birer pasif bireyler olduğumuz ve başımıza gelen bir şey değil, biz aslında farkında olarak veya olmadan kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz. Düşüncelerimizle kendi hayatımızı şekillendiriyoruz.

Bu çok iddialı bir şey gibi görünebilir ama hiç öyle değil, bunun doğru olduğunu görmek için aslında denemek yeterli. Yani olumsuz düşünmek hayatımızın kaçınılmaz bir parçası gibiyse, olumsuz olaylarda hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline geliyor.

Benden çok ileride, benden çok başarılı, çok mutlu ve çok zengin insanları takip ediyorum, onların kitaplarını okuyorum, programlarını izliyorum ve onların eğitim programlarına yatırım yaparak para ödüyorum ve benim onlardan öğrendiğim bir şey var.

Neden onları diliyorum? Çünkü benden ilerideyse muhtemelen doğru yaptığı bir şeyler vardır diye bir varsayımım var. Siz ne diyorsunuz bu var sayıma bilmiyorum.

Sizlere başımdan geçen bir olaydan bahsetmek istiyorum. Amcam ile birlikte küçükken bir taksiye binmiştik ve taksi şoförü dedi ki, ağabey eğitimli ağabeyler de hep senin gibi düşünüyor dedi.

Şimdi bu taksi şoförü belli ki eğitime değer veren ve belli ki kendisi de bir sebepten dolayı eğitim alamamış birisi ama eğitimi referans noktası olarak belirlemiş ve amcamın da eğitimli olduğunu gördükten sonra diyor ki bu adam diyorsa bildiği bir şey vardır.

Şimdi bu çok bilgece bir yaklaşım, eğitim alamamış biri için. Yani sizden ilerideyse birisi veya siz öyle görüyorsanız, onu dinlemekte fayda var ve bende bunu uyguluyorum.

Ben Gary Vaynerchuk kadar, Tim Ferriss kadar, Simon Sinek kadar ve Tony Robbins kadar başarılı olamadığım için onları dinliyorum, onlara inanıyorum, güveniyorum ve onlardan öğrendiğim şeyleri hayatıma uygulamaya başladıktan sonra hayatım çok değişti.

Şimdi olumlu düşünmeye dönersek, biz insanoğlu olarak zihnimizin kapasitesi konusunda çok iddialıyız. Yani ben diyorum ki mesela olumlu düşünürseniz olumlu şeyler başınıza gelir dediğimde siz tepki gösteriyorsanız veya olur mu canım öyle şey bu saçmalık diyorsanız, belkide bunu siz zihninizde açıklayamıyor olabilirsiniz ama yinede doğru olabilir değil mi?

Bir varsayımda bulunmayalım biz anlamıyoruz, biz henüz doğrulayamadık ve biz henüz görmüyoruz diye bunun gerçekliğini sorgulamaya kalkmayalım. Deneyelim en azından, denemekte fayda var.

Mesela bir bilgisayarda sizin nasıl çalıştığını anlamadığınız bir şey olabilir. Tabi mühendis değilseniz. Bende sistem mühendisiyim ama onun nasıl çalıştığını teorik olarak bilmek, şuanda burada görmediğim bir şeyin bana İnternet bağlantısı sağladığını bilmeyi veya bir mikro dalga fırının yemeği görmediğim bir dalgayla pişirdiğini görmeyi dahada kolaylaştırmıyor.

Yani ona inanmak durumundayım birileri yapmış ve çalıştığını görüyorum. Çünkü denedim. Wifi çalışıyor ama görmüyorum. Mikro dalga da çalışıyor ama o yemeği hangi dalgayla pişirdiğini görmüyorum. İşte nasıl onları da sorgulamıyorsanız, çalıştığını gördüğünüz için, buna da bir şans verin. Sonra bunu da sorgulamazsınız.

Yani nasıl düşünürsek kendi gerçekliğimizi öyle yaratıyoruz. Quantum‘dan henüz bahsetmeyeceğim ama ben okudukça ve denedikçe olumsuz fikirleri ve düşünceleri zihnimden uzaklaştırmayı başardıkça her şeyin olumlu başladığını gördüm.

Bir arkadaşım bana olumlu düşünmek ile polyannacılık arasındaki fark nedir? dedi. Bende dedim ki polyannacılık nedir? kötü bir şey mi? Polyanna hep mutlu ve hep pozitif olduğunu bildiğimiz bir karakter. O gerçek olsaydı bizden daha mutlu olacaktı değil mi? Biz onu polyannacılık diye bir kavram üreterek küçümsemeye çalışıyoruz.  Bakın bizden mutlu, bizden iyimser ve bizden pozitif olan birini.

Bu zaten olumsuzluğu içselleştirdiğimiz ve bunu bir doğal durum olarak kabul ettiğimiz anlamına geliyor ki, hiç güzel bir şey değil, değil mi? Yani aptalca bir iyimserlik gibi başta görünen bir şey aslında denediğinizde uygulamaya başladığınızda hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde, aaa bu çok güzel ya böyle oluna biliniyormuş dediğiniz yeni bir zihin düzeyine sizi ulaştırıyor.

Ben orada olduğumu düşünüyorum. Yani ne kadar küçük sorunlarla uğraşırsanız, o kadar hayatınız ve vizyonunuz daralıyor ve küçülüyor. Burada şunu anlıyoruz ki düşündüğümüz şey neyse biz oyuz. Yani hayatınızın bir gerçekliği haline getirmek istediğiniz bir şeye inanmak zorundasınız.

Başarılı olacağınızı görebiliyorsanız, başarılı olursunuz. Siz bile bunu göremiyorsanız, evren, insanlar ve hiç bir şey onun olmasını sağlayacak koşulları bir araya getiremez. Çünkü sizin bilinç altınızdan daha kuvvetli bir şey yok bu konuda. Yani sizin gerçekliliğinizi belirlemek konusunda.

Peki ben  ne yaptım? Bu derslerini izlediğim, kitaplarını okuduğum ve öğretileni uyguladığım kişilerin başında Tim Ferriss diyor ki, “bilinç altınız aslında sizin zihninizin yöneticisidir”. Yani yaptığımız şeylerin %90’nını bilinçaltımız bizden istediği için yapıyoruz.

Peki, o bilinçaltı nasıl oluşuyor? Ailemiz, çevremiz, toplum ve arkadaşlarımız bunlardan bize empoze edilen ve sürekli zihnimize kazılan şeyleri biz kabul ediyoruz ve onları inanç sistemimiz ve değerlerimiz haline getiriyoruz. Onların dışına çıkmamız mümkün değil. Birisi sana sürekli başaramazsın diye söylüyorsa ve ondan kendini kurtaramıyorsan, başaramayacaksın dır. Bu kadar basit.

Tim Ferriss ne diyor? “Bilinç altınız tekrarla tekrarla değiştirilebilir” diyor. Yani ne yapacağız o zaman, istediğimiz şeyleri defalarca tekrarlayacağız. Ben 100 defa hedefimi yazdım. Ne yapmak istediğimi, ne olmak istediğimi ve insanların hayatlarına nasıl dokunmak istediğimi 100 defa yazdım. Tim Ferriss 1 günde yazarsanız daha iyi olur diyor ama bir kere yazmak yarım sayfa 10 dk alıyor. Onun için ben 4 güne böldüm. Günde 25 defa yazdım.

Peki ne oldu yazınca? Biz nasıl çarpım tablosunu ezberledik, nasıl zihnimizin parçası haline getirdik 4 x 8 deyince aklımıza nasıl 32 geliyor. Çünkü onu zihnimize yerleştirdik. Aynı sistem onu yerleştirdiğimiz gibi, ben 1 milyon insanın hayatına dokunacağım, ben 1 milyon dolar kazanacağım veya ben eşimle ve çocuklarımla mutlu bir hayat yaşayacağım.

İşte siz bunları zihninize kazırsanız, çarpım tablosunu ezberlediğiniz gibi bu sizin gerçekliliğiniz haline geliyor ve zihniniz birden güdümlü füzeye dönüşüyor. Güdümlü füze nedir? Bir hedef programlarsınız ve o hedefe ulaşana kadar onu vurana kadar hiç durmadan sürekli yönünü ve koordinatlarını ayarlayarak oraya doğru gider. Tek yaptığı şey oraya ilerlemek ve kendini oraya adapte etmektir.

Nasıl Düşünürsek Kendi Gerçekliğimizi Öyle Yaratıyoruz.

Tabi ben bunu 4 günde 25 defa yazdım da, ertesi gün uyandığımda Süperman olarak uyanmadım. Sadece yeni gerçekliğimiz çerçevesinde, yani ben bu bahsettiğim şeyleri başaracak kişiyim şeklinde zihnime kazınmış olarak uyandım beşinci günde. Tabi onun gerçekleştirilmesi biraz zaman alıyor ama bunu yaptığınızda başlıyor sayaç.

Yani O 100 defa yazdıktan sonra siz asıl hedeflerinize doğru yola çıkmış oluyorsunuz. Yani öncesinde değil. O yüzden onu yaptıktan sonra normalde atmayacağınız adımları, yapmayacağınız şeyleri ve belki göremeyeceğiniz fırsatları, görmeye, yapmaya, insanlarla konuşmaya, iş birlikleri yapmaya ve yeni projeler üretmeye başlıyorsunuz.

Şimdi o yaptığınız şeylerin 100 defa yazmak nedeniyle olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Nasıl çalıştığını bilmeniz gerekmiyor arkadaşlar. Bir yere nasıl ulaşacağınızı bilmeniz gerekmiyor. Bakın hep söylediğim gibi, mikro dalganın nasıl çalıştığını bilmeniz gerekmiyor. Orada yemeği ısıtıp yemek için, bunu lütfen aklınızdan çıkarmayın.

Şimdi bizim her şeyin nasıl olacağına dair bir çözüm ve bir anlatıya ihtiyacımız yok. Sadece onu zihnimizin bir parçası haline getirmek, güdümlü füzeyi programlamak sonra zamana bırakmak ve bu inancı tekrarlama gerekiyor. Bunu da unutmadan söyleyeyim bu yazdığınız hedefleri de 100 defa okumanız gerekiyor.  Böylece tekrarlıyorsunuz ve onu tazeliyorsunuz. Taze tutmak çok önemli. Yöntem bu arkadaşlar.

Evet, Nasıl Düşünürsek Kendi Gerçekliğimizi Öyle Yaratıyoruz. adlı yazımızın sonuna geldik. bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın…

1700+ Abone Arasına Katıl
En Yeni Yazılarımdan Haberdar Olmak İçin Mail Bültenimize Abone Olun
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek adına çerezler kullanır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız. Kabul EtDaha fazla oku